Çay İçmeyen Adama Neden Güvenilmez? (Alıntıdır)

Çay üç özelliğinden dolayı kutsal bir sıvıdır.
Birincisi; sınıfsız bir içecektir, ayakkabı boyacıları ile ceo’ların ortak içeceğidir. Sınıfsal kaynaşma sağlar. Her statüden insanın tükettiği bir sıvı olup, içecekte eşitlenmenin sembolüdür aynı zamanda.

İkincisi zamansızdır; sabah kahvaltısında, öğlen yemeği sonrasında, akşam üzeri, yatmadan önce yani günün her saati içilebilen tek içecektir.

Üçüncüsü; Muhabbetin demini aldırır. Çay olmadan yapılan sohbetlerin hiçbir tadının olmadığı malumunuzdur.

Çay; yoksulların, şairlerin ve yalnızların resmi içeceğidir. Ona öyle alelade bir içecek muamelesi yapamayız. Ona sıradan bir içecek gibi davranamayız. Yok ben çay sevmem, çayla aram iyi değildir gibi hezeyanlar delikanlı bireylere yakışmaz. Çay içmeyen adamı anlamak zordur. Eğer bir rahatsızlığı yoksa, ki çay sıhhat verir. O kişinin niye çay sevmediği bizim için ciddi bir sorun olarak masada duracak ve dostluğumuzu sorgulatacaktır.

Zamansız-mekansız-sınıfsız bir içecek olarak çaya karşı yapılan bu haksızlık ve sevgisizlik bizi yaralar. Çay içmeyen adam şüphelidir. Ona güvenemeyiz. Çünkü ince belli bardakta tüten nefis dumanıyla, karanfil kokulu sıcak ve demli bir çayı yudumlamamış insan, Anadolu’yu, bozkırları ve kırılgan yağmurlarımızı tatmamış demektir, kırkikindilerle yıkanmamış, gökyüzünü tanımamış demektir. Çay içmemenin hiçbir mantıklı izahı olamaz. Çay içmeyen adama güvenemeyiz çünkü buralardan ve bu toprakların kadim içecek kültüründen fersah fersah uzaklaşmış bir adam bizi tedirgin eder.


Çay; yoksulların, şairlerin ve yalnızların resmi içeceğidir. Ona öyle alelade bir içecek muamelesi yapamayız. Ona sıradan bir içecek gibi davranamayız.

Özdemir ASAF’ı dediği gibi;

Demli bir çay kokusuyla
gelirim belki yanına.
Yağmur olur düşerim şehrine.
Belki gözyaşların olur düşerim avuçlarına.
Ama can dostum,
hep yanında olurum.
Sen bana bakma.
Ben senin baktığın yerde
olurum…

Güven Adıgüzel

Featured post

Konuşmayı Unuttuk Azizim!

Yazı bana ait değil, lakin çok hoş. Vazgeçil(e)mezimiz Whatsapp gruplarından gelmiş. Ben de arşivlemek istedim. Yazarı olduğu söylenen İdris AK beyin diline ve yüreğine sağlık.

“Hu Hu” diye seslenirdik komşumuza…

“Eyvallah” dilimizin pelesengi idi…

“Hay”dan gelip “hu”ya giderdik…

“Hay, Hay” Efendim ! diye kabul ederdik tekliferi…

“Allah, Allah, Allah, Allah ” diyerek şehadete koşardık Tuna boylarında…

“Allah Allah”, “Sübhanallah”, “Allahu ekber “  idi hayretlerimiz.

Şimdilerdeki gibi “Vaaaauuv” diye ya da “ohaa” diye gayri müslim  kırması çığlıklar atmazdık.

“Tövbe estağfurullah”  “fesubhanallah” zikri anlatırdı kızgınlığımızı.

“Aman Allah’ım” derdik “oh my god” girmeden dilimize …

“Salavat” anlatırdı bazen yanlış bir iş yapıldığını…

“Neûzubillah” çekmek idi istemediğimiz bir şey görünce  zikrimiz…

“Bismillah”ile başlarlardı her hayrın başı .

“Hay Allah” iyiliğimizi vermeye devam edeydi …

“Allah Allah İllallah , Muhammedun Resulullah” sonrası derdik alkışlarla yiğitlere “maşallah”

“Ya sabır” öfkemizin ilacı idi ….

“Hasbünallâhü ve ni’mel-vekîl!” diyerek Allah’ı “vekil” ederdik çaresiz kalınca…

“Ya Şafi” dokunurdu yaramıza merhemden evvel …

“İnna lillah” ayeti teselli ederdi geride kalanları…

“Hak’ka yürürdük” eskiden ölmezdik biz …

“Bu da geçer ya hû!”,

“Vazgeç ya hû!”,

“Hoş gör ya hû!” hatları süslerdi Tekke ve zâviyelerin iş yerlerimizin duvarlarını, psikiyatrik ilaçlar dünyamıza girmeden…

-Velhasılı kelam  Azizim!

“eskiden yaşarken zikrederdik , şimdi zikrederken bile o hali yaşamıyoruz”… (İdris AK)

Featured post

ROK’un Acılı Hikayesi

Eski zamanların birinde küçük bir köyde görevli İmam varmış. İmam uzun yıllardır köyün camisinde vazifesini yapmaktaymış. Bir gün İmam cemaate yatsı namazını kıldırırken, akşam yediklerinden midir yoksa hastalıktan mıdır bilinmez, rükuya giderken içindeki gazı tutamamış ve cemaatin duyacağı şekilde yellenmiş.

Tabi bu talihsiz olaydan sonra köylü de konuşunca ben artık burda duramam, cemaatin yüzüne bakamam diyerek toplamış pılıyı pırtıyı terk etmiş köyü.

Aradan 10 yıla yakın bir zaman geçmiş. İmam kendi kendine “-Yahu bu köyde çok uzun süre görev yaptım, özledim oraları… Hem üzerinden o kadar yıl geçti, cemaatin de yaşlıları vefat etmiştir kim hatırlasın artık beni” diye düşünüp köye gitmeye karar vermiş.

Tabi o zamanlar araba falan yok. Atıyla çıkmış yola, köyün girişe geldiğinde çeşmenin yanında su içmek için durmuş. Suyunu içerken orada oynayan bir çocuk görmüş. Çocuğa sen kimsin kimlerdensin diye muhabbete başlamış. En sonunda da çocuğa yaşını sormuş ve çocuk şu cevabı vermiş;

“ – Yaşımı tam bilmiyorum ama imamın osuruğundan 2 sene sonra doğmuşum”

deyince İmam köyde efsaneleştiğini anlamış ve köye girmeden bir daha hiç dönmemek üzere köyü terk etmiş. 

………

Zannediyorum hikaye oldukça açık. Köy efsanesi olmasa da ŞEHİR EFSANESİ Rasim Ozan KÜTAHYALI hakkında daha fazla bir şey söylemeye, yazmaya ve tartışmaya gerek yok.

Featured post

MÜJDE! DEPREMLER ARTIK TAHMİN EDİLEBİLİYOR! (MU?)

Bilim adamları depreme neden olan şeyleri anlamak için şimdiye kadar hep yer kabuğunu yani yeri inceledi, belki de depremi tetikleyen şeyleri anlamak için sadece yere değil gök yüzüne de bakmaları gerekiyordu.

Çocukluğundan beri güneş sistemine ve gezegenlere büyük ilgi duyan Frank Hoogerbeets 2002 yılında Hollanda’da bulunan Ditrianum’u kuruyor. 

Ditrianum, gezegensel geometri ile ilgili sismik aktiviteye odaklanan kar amacı gütmeyen bir organizasyon olarak kendisini tanımlıyor. (https://www.ditrianum.org)

Frank depremlerle ilgili yer kabuğuna değil gökyüzünde gezegenlerin geometrik dizilimlerine bakarak ortaya bir takım tahminler koyuyor. Ve bunları da Youtube sayfasında yayınlıyor. Takip edebilirsiniz. (https://www.youtube.com/channel/UC88j4k1Y4Fm2rq5I3QmLZjA/featured)

 Ay tutulmaları,  güneş tutulmaları, diğer gezegenlerin birbirleriyle ve güneşle oluşturdukları doğrusal yapılar, 90 derecelik açılı üçgen ve dörtgenler ilgisini çekiyor. Veri toplamak için elinde birşey olmadığı için veri toplamak kaydetmek için, oturup ilgili olduğu başka bir konu olan Yazılım işine giriyor ve bir simülasyon yazılımı yapıyor. 

İLK KEŞİF!

23 Haziran 2014’te Güney Pasifik’te 6 büyüklüğünde, ardından Kuzey Pasifik’te 7.9 büyüklüğünde 2 deprem meydana gelmişti. Frank bu enerjinin nereden geldiğini kendine sormuş ve gezegenlerin yapılarına bakmış, tabi kendi tarafından yazılımı yapılan Güneş Sistemi Simülasyonunun kullanmış. En az 3 tane gezegensel hizalanma olduğunu gördüğünde bunun büyük bir keşif olduğunu düşünmüş. 

Daha sonra yapılan bir araştırma, geçmişte büyük depremlerin Güneş Sistemindeki gezegenlerin bir geometriye ulaşmasının hemen ardından gerçekleştiğini ortaya koydu. Örneğin, depremlerin en büyüğü olan 22 Mayıs 1960’ta meydana gelen 9,5 büyüklüğündeki deprem Mars, Merkür ve Uranüs’ün hizalanmasından bir gün sonra gerçekleşmiş. Aynı şekilde, 28 Mart 1964’te Alaska’da meydana gelen 9.2 büyüklüğündeki deprem Mars, Merkür ve Uranüs’ün hizalanmasından hemen sonra gerçekleşmiş, bu kez işin içinde Venüs de var.

Diğer bir örnek ise, 27 Ocak 1700’de Cascadia’da meydana gelen 9.0 büyüklüğündeki deprem; Dünya Merkür ve Jüpiter sıralanması meydana gelirken, Merkür, Güneş ve Venüs ile aynı hizada olduğu görülmüştür.

İLK RESMİ TAHMİN!

Birkaç ay süren yoğun çalışmaların ardından Frank, ilk resmi deprem tahminini 20 Nisan 2015 tarihinde Facebook’ta (https://www.facebook.com/ditrianum/posts/819230921487012) yapıp ve 22-27 Nisan tarihlerinde gezegenlerin özel pozisyonları nedeniyle kritik olacağını söylüyor. Nitekim, 25 Nisan 2015’te Nepal’de 7,8 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmiştir.

SONUÇ

Frank bir deprem mühendisi, jeolog ya da tektonikçi değil. Sadece gezegenlerin geometrik yapısını inceleyerek ortaya bir kısım tahminler koyuyor. Yer kabuğunu oluşturan plakaların birbirine sürtündükleri, birbirlerini sıkıştırdıkları, birbirlerinin üstüne çıktıkları yerleri ve dolayısıyla plakalar arasındaki gerilme miktarlarını bilmediği için ortaya daha net tahminler koyamıyor. 

Yani her gezegensel dizilim geometrisi yeryüzünde bir depreme sebep olur diyemiyor. Ancak geometrik dizilimlerin işaret ettiği yerlerde deprem riskleri varsa dizilimlerin buralarda depremleri tetikleyebileceğini ifade ediyor. 

Ay’ın çekim gücüne bağlı olarak gerçekleştiğini bildiğimiz Gelgit (Med-Cezir) etkisini de göz önüne alarak, çevremizdeki gezegenlerin bizimle oyun oynuyor olma ihtimallerini yüksek görüyorum. 

Belki plaka tektoniği çalışan bilim adamlarının bu konuyu irdelemesi ve incelemesi ve de bu kadar ciddi tahminlerin ve çalışmaların  yapıldığı konu hakkında olumlu ya da olumsuz bilimsel bir yayın yapmaları gerekir.

BAYRAM DEĞİL SEYRAN DEĞİL BEN BU YAZIYI NİYE YAZDIM?

Bu yazıyı yazmamın sebebi şu; yaklaşık 7-8 aydır Frank’i takip ediyorum. Bu günlerde Güneş tutulması gerçekleşecek. Dolayısıyla Güneş, ay ve dünyanın oluşturduğu bir dizilim meydana gelecek. Frank yine tahminlerini yapmış ve yayınlamış.

17 Ağustos Düzce depreminde de yine böyle bir dizilim söz konusu olmuş. Acaba depremselliği yüksek olan ülkemizde, Allah (CC) göstermesin, büyük bir deprem daha meydana gelir mi?

Yazan: Erhan ŞAHİN

Twitter : twitter.com/erhanshn

Featured post

Başkan Adayları İçin Sosyal Medya Paylaşım Stratejileri

Malum Mart 2019 sonunda yerel seçimler var. Çiçeği burnunda olanlar kapı kapı gezecek, burnundaki çiçeği eline alacak hedef seçmen kitlesine uzatacak bu esnada sarılmalar, muhabbetler, kavgalar, övgüler sövgüler bir sürü bir şey bizi bekliyor olacak. E tabi sosyal medya olmazsa olmaz(!) diye hurra tüm adaylar sosyal medya iletişim araçlarına abanacak. 

O zaman ne diyoruz; resimleşelim sosyalleşelim, bu dünya kimseye kalmaz. Lakin sosyal-leş olmayalım diye yazdım. 

Adaylara sahada propaganda sürecinde sosyal medya için paylaşım stratejilerini söylüyorum, iyi dinleyin, not alın, copy/paste yapmak serbest, ezberleyin ve amentünüz olsun. Aksi takdirde süreç tezeğe sarar. Başkanlık Adayı olmuşken şaşkınlık içinde kalmayın. Kötü foto takipçiden, kötü danışman adaylıktan eder, zira. Zira mı?

1- Bir köyde yaşlı tonton bir dede veya nine bulun sarılın. Dikkat edelim dişsiz olsun, hali vakti yerinde ve mutlu olsun. Dede yanlız yaşıyorsa seni evlendirelim diye mutlaka öner zaten o esnada kahkahayı patlatır, olması gereken 32 diş yerine damak tüm çıplaklığıyla ortada iken işte tam zamanı “Farkında değilmişim gibi çek panpa” çıkırts! Paylaş. Tam profillik foto, hadi yine iyisin! 

2- Sokakta yürüyen bir ailenin bebeğini kaptığın gibi objektife poz ver. Dikkat et; anababa muhalif olmasın, bebeğin altı pis kendi mutsuz olmasın! Feşteg #enmimikseçmenim olacak unutma. 

3- Engelli bir kardeşimize yanına git ona yukarıdan sakın bakma onun seviyesinde eğil, onunla konuş ya da konuşuyormuş gibi yap. Fotonun introsu “Engelleri Birlikte Aşacağız” olacak, feşteg olarak da kullanabilirsin. 

4- Sokak köpeğine yaklaş, (tırstığını aman belli etme), onu kaşı gıdıkla, yatır kaldır oyuna biraz işte. Selam verip bir iki kemik aldırmıştın ya danışmana köşedeki kasaptan, onları poşetle tutarak ver ve hayvanı sevindir. Fotoğrafta ikiniz olun. Feşteg; #DünyaSizlerleGüzel

5- Bir anda kıraathaneye dal, sesli bir şekilde selam ver. Kıraathanedekiler “noğuloyo la” deyip ayağa kalktıklarında danışman kalabalığın arkasından bir foto, çıkıst!. Başlık; “Mahalle toplantımızı da gerçekleştirdik”

6- Pazara git ama erken saatte git, çok kalabalığa kalma. Sürekli fiyatı aşağı yukarı oynayan manipülasyona açık ürün satan tezgahlardan uzak dur. Tercihen kışın mandalina, portakal, yazın elma, karpuz vb. Bir kaç müşteriye tartıp ver. Ara komisyoncuları kaldıracağımızdan bahset. Feşteg; “TarladanSofrayaGelecek”

7- Düğün, sünnet, nişan, kız alma, kız verme, erkek kınası, kız kınası tüm merasimlere katıl. Bir daha yüzünü muhtemel göremeyeceğin herkese gülücükler, mavi boncuklar ve anlık vaatler ver. “MutluluklarınaOrtakOlduk” feştegimiz. Lakin sünnet olan çocuğa başka bişey düşünelim.

8- Küçük esnafı sokaktan geçerken selamla. Seni içeri buyur etmediği sürece halini hatırını sor ve yola devam et. Çiçek dağıtarak dikkatlerini de dağıtabilirsin. Dersine çalışmadıysan çay içmeye girme. Mutlu olan esnafa git mesela taksicilere. Tüm dişlerin görünene kadar kahkaha at, incebel çay bardağını sürekli ağzının yanlarında tut, danışman acemi güzel poz yakalayamıyor. Feşteg “KüçükEsnafıHepDestekleyeceğiz” unutma. 

9- Sokakta top aynayan çocukların arasına karış. Pantalonun paçasını çorabın içine koy. Futboldan anlamazsın ama 1-2 topa vurmaya çalış. Çocuklara sarıl, objektife bak. Çıkıst! “GeleceğimizÇocuklar” feştegi ile paylaşıyoruz. Sokak maçından 5-6 saniyelik story iyi olur burada. 

10- Gül, 32 dişinin hepsi olmasa da, kesici, köpek ve azı dişlerin hep dudaklarının arasında görünsün. (Kısa Özel Bilgi; Minik bir seda sayan tarzı silikon bu süreçte iş yapar. Lakin “m” harfleri “v” olarak çıkıyor bilgin olsun.) Fırçayı yesen de gül, küfrü yesen de gül, kovulsan da gül çünkü sen onların başkan adayısın. Sadaka verdiğin yok bari gülerek o açığı biraz kapat! 

…. 

Şimdilik bu kadar devamı gelecek…  Beni okumaya devam et. Başka yerde nüans yok! 

Featured post

Feza Pilotu Şiiri ve Hikayesi

Merhaba, bloğuma hoşgeldiniz. 🙂

Necip Fazıl KISAKÜREK’i bilmeyen yoktur diye düşünüyorum. Nam-ı diğer “ÜSTAD”…

Yazıma konu olan Feza Pilotu şiirinin bilinen hikayesi ise şöyle; aya ilk giden (!) aracın pilotlarından Yuri GAGARİN döndükten sonra orada, haşa, Allah yoktu gibi saçma salak bir demeç verir. O günlerde dünyada konuşulan bir olay ve dönüşte verilen demeç Üstad’ın dikkatini çeker ve bu şiiri cevap olması için yazar. Belki üzerine çok düşünmemiştir ama Gagarin’in sözlerine karşı İslam dünyasının sesi olması için bir ses vermesi gerektiğini düşünür.

Bazı yerlerde yazıldığının aksine, ilk ayeti “Yaratan Rabbinin adıyla oku!” olan bir kitaba iman etmiş bir insanın, ilmi aşağılaması ya da gözardı etmesi mümkün değildir. Bu yazıyı yazma sebebim bu şiiri ve muhtevasını alelade yerlerde yazanlara değil bunun üzerine makale yazıp bu şiiri “köhneleşmiş islamın göstergesi” diye yazan sığ akademisyene…

Feza Pilotu / Necip Fazıl KISAKÜREK

Yirminci yüzyılın ablak yüzlü pilotu
Buldun mu Ay yüzünde ölüme çare otu?

Bir odun parçasına at diye binen çocuk
Başında çelik kulaf, sırtında plastik gocuk.

Uzakları yenmiş Fatih edasındasın|
Dipsizliğin dibini bulmak sevdasındasın…

Allah’a dil çıkarır gibi küstah bir yarış…
Farkında değilsin ki, Ay Dünya’ya bir karış.

Fezada milyarlarca ışık, yol, mesafe;
Seninki, saniyelik zafer, ilmi hurafe.

Kavanozda, kendini deryada sanan balık;
Ne acı vahşet, mağrur ilimdeki kalabalık;

Fezada ‘Allah diye bir şey yok’ iddiası
Gel gör, kaç füzeye denk, bir mü’minin duası;

Rafa kaldırmak için ruhlarını dürdüler;
Güneş diye kalpteki güneşi söndürdüler.

Bilmediler; kalptedir, kalptedir asıl feza;
Kalptedir, olumsuzluk kefili kutsi imza.

Sayıdan sonsuzluğa sınıf geçirtecek not;
Bizdedir ve bizdedir Arş’a giden astronot,

Ve mekandan arınmış ve zamandan ilerde,
Fezayı teslim alma sırrı bizimkilerde.

Bizimkiler ışığa gem vururda binerler;
Yerden göğe çıkmazlar, gökten yere inerler..

Arif Nihat ASYA Diyor ki;

Arif Nihat Asya diyor ki:
“Ey okunmamış kitap, bir gün gelecek, okunacaksın. Üzerine belki mavi, belki elâ, belki yeşil gözler eğilecek. Ve seni okurken ağlayanlar olacak, gülenler olacak.

Gösterişsiz kapağının altında saflığını sakla ey kitap, güzel yüzler, güzel sözler, güzel kirpikler göreceksin. O gün, beklenmeye değer.

Bu mevsim üşütmesin seni. Çiçekler gibi, baharı beklemeyi bil!

Yaprakların bono değil, çek değil, fatura değil, banknot değildir. Yazık ki okunsan da anlaşılmayacağın çağlar, nöbetler geçirmekteyiz.

Yarın çocuklarımız çocuklarına, kelimelerden adlar seçecekler ve taşıdıkları ada lâyık insanlar olacaklar.

Yaprakların, ötekiler gibi, şu sokakta geçseydi, sen yarına çıkmazdın ey kitap.

Ateşten kurtulduğun gibi selden de kurtulacaksın ve selden kurtulduğun gibi hoyrat elden de kurtularak sana lâyık eller bulacaksın.

Gösterişsiz kabına bürünmüş, uyuyorsun şimdi. Uyu ey kitap uyu. Günü gelecek uyanacaksın. Bir gülün, bir şark lalesinin açılışıyla açılacaksın. Rengin olacak, kokun olacak. Altın kanatlı arıların, altın kanatlı kelebeklerin olacak. Bayrak tanıyacak seni. Toprak tanıyacak seni. Gözler, yıldızlar, dudaklar tanıyacak, okuyacak seni.

Yapraklarını kanat yapıp uçabilecek bir neslin geleceğine ben inandım. Sen de inan ey kutlu kitap. “

FETÖ Terör Örgütü Lideri Fethullah Gülen’in The Wall Street Journal’a Verdiği Ropörtaj (Türkçe – Tam Metin)

1. Başbakan son zamanlarda size ve Hizmet oluşumuna sık sık saldırdı. Artık AKP ile ittifakınızın tamamen bittiğine inanıyor musunuz?

Eğer bir ittifaktan bahsedilecekse bu demokrasi, insan hakları ve özgürlükler etrafında olur — siyasi partiler ya da adaylar için olmaz. 2010 yılındaki Anayasa referandumunda Avrupa Birliği’ne üyelik şartlarına paralel yapılan demokratik reformları daha önce CHP yapmış olsaydı, onları destekleyeceğimi söylemiştim.

Değerlerimiz ve duruşumuz değişmedi. Demokrasinin savunucuları olmaya devam edeceğiz. Siyasi aktörlerin önceki sicillerine uyumlu duruşu ve icraatları ile ilgili karar Türk halkı ve tarafsız gözlemciler tarafından verilmeli.

2. Erdoğan ile bir on yıllık bir ittifak kurdunuz – liderliği döneminde sizi en çok üzen şey ne oldu?

Tekrar netleştirelim, ittifaktan bahsedilecekse bu değerler ve ilkeler etrafında olur. AKP dönemi boyunca demokratikleşme reformlarını destekledik ve anti-demokratik hareketleri eleştirdik ve bunlara karşı çıktık. Örneğin 2005 yılında terör suçlarını oldukça geniş tanımladığı ve özgürlükleri riske sokacağı için anti-terör taslağını eleştirdik.

2003 ve 2010 döneminde genel trend demokratik reformlara yönelik oldu ve Türk halkının büyük kesimi bu reformları destekledi. 2010 yılındaki Anayasa referandumunun yüzde 58 oranında kabul oyu alması bunun bir kanıtıdır. Ayrıca Türkiye geçen 15 yılda ekonomik ve demokratik ilerleme de kaydetti.

Bu demokratikleşme reformlarının devam etmesini isterdik. 2010 yılındaki anayasa değişikliklerini “iyi ancak yeterli değil” sloganı ile destekleyen Türk halkı geçen son iki yıl içerisinde demokratik ilerlemenin tersine dönmüş olmasından üzüntü duyuyor. Yeni, sivil ve demokratik bir anayasa demokratik kazanımları sağlamlaştıracak ve Türkiye’yi AB’nin demokratik değerlerine bağlayacaktır. Maalesef bu çaba şu an terk edilmiş durumda.

3. Başbakan’ın polis gücünün lider kadrosunda yaptığı değişiklikleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Polis gücünün üyeleri veya hükümetin diğer üyeleri ülkenin kanunlarını ya da kurumların kurallarını ihlal ederse kimse bu tarz hareketleri savunmaz ve bu hareketler yasal ve kurumsal soruşturmaya tabi tutulmalı. Ancak bu kişiler yasadışı bir şey yapmamışsa ve kurumların kurallarını ihlal etmemişse ve sadece sahip oldukları dünya görüşleri veya eğilimleri nedeniyle fişlenmiş ve ayrımcılığa tabi tutulmuşlarsa bu tarz muameleler demokrasi, yasal kurallar ve insan hakları ile örtüşmez.

Sahip oldukları ideoloji ve dünya görüşleri, duydukları sempati nedeniyle kişilerin yerlerini değiştirmek ve tasfiyeler yapmak şu anki iktidar partisinin geçmişte seçimler öncesinde bitirmeyi vaat ettiği bir şeydi. Daha birkaç ay öncesine kadar kahraman olarak alkışlanan yargı ve polis gücü üyelerinin soruşturma yapılmaksızın kışın ortasında görev yerlerinin değiştirilmesi de ironik bir durum.

4. Hizmet oluşumunun öğrencilerini polis ve yargıda kariyer yapmaları için cesaretlendirmesinin sebebi nedir?

Öncelikle soruda bir düzeltme yapalım. Yalnızca kişisel savunmam ile ilgili konuşma yapabilirim ve bu savunmam genel olarak tüm Türk halkını kapsıyor. Toplum için sağlam temeller oluşturmak ve bireyleri yetiştirmek için en iyi yolun her zaman eğitim olduğuna inandım. Her sosyal sorun bireyden başlar ve uzun vadede birey seviyesinde çözülebilir. Birey ihmal edildiğinde sistemik, kurumsal veya siyasi çözümler başarısız olmaya mahkumdur. Bu nedenle benim ilk ve en öncelikli taraftarlığım eğitim içindir.

Bu nedenledir ki benimle aynı düşünceleri paylaşanlar yurtlar, sınava hazırlık merkezleri, özel okullar ve ücretsiz özel eğitim merkezleri kuruyor. Bu kurumlar toplumun geniş kesiminin kaliteli eğitime ulaşmasını sağlıyor ki şimdiye dek kaliteli eğitim seçkin birkaç kişi için mümkündü.

Türk halkının, toplumunun tüm kesimleri ve ülkelenin tüm kurumları içerisinde temsil edilmesini teşvik ettim. Çünkü bu kurumların toplumdaki çeşitliliği yansıtması önemli. Ancak öğrenciler ve aileleri tarafından yapılan seçimler birçok faktörce şekilleniyor. Bu faktörler içerisinde istihdam fırsatları ve yukarı yönlü hareketlilik ihtimali bulunuyor. Benim savunmamın bu ailelerin değerlendirdiği bir faktör olarak ne kadar etkili olduğundan ise emin değilim.

Hizmet üyeleri tarafından açılan kurumlara gelirsek, mezunlarının kariyer seçimleri ile ilgili tam bir tahakkuka sahip değilim. Ancak düşündüğünüzün aksine bahsettiğiniz alanlarda (polis ya da yargı) kariyer yapmayı düşünen öğrenciler için potansiyel sebep, bu kurumlardan mezun oldukları için tarih boyunca ayrımcılığa maruz kalmış olmaları olabilir.

5. Hükümet, darbe planlamakla suçlanan askerler için verilen mahkeme kararlarının gözden geçirilebileceği yönünde sinyal verdi. Taraftarlarınıza karşı yeni bir ittifak kurmakta olduklarından endişe duyuyor musunuz? Buna karşı stratejiniz ne?

Yasal süreç içerisinde, yeni deliller ışığında veya yanlış yapıldığı yönündeki kanıtların ortaya çıkması durumunda yeniden yargılanmak evrensel insan hakkıdır. Yeni deliller ortaya çıkarsa veya yasal sürecin kusurlu olduğu anlaşılırsa yeniden yargılanma yasal bir hak olur. Hiç kimse masum bir insanın haksız yere cezalandırılmasını istemez.

Ancak niyet binlerce duruşmanın hükümlerini tamamen feshetmekse bu tarz bir hareket yargı sisteminin güvenilirliğine zarar vereceği gibi son on yılda elde edilmiş demokratik kazanımları da tersine çevirir. Böylesi bir hareketi, Türk tarihinde ilk kez darbe faillerinin sivil mahkemelerde yargılanmasının önünü açan 2010 yılındaki anayasal değişikliklere evet demiş Türk nüfusunun yüzde 58’lik kesimine açıklamak da çok zor olur. Ayrıca yıllarca bu duruşmaları demokrasinin bir zaferi olarak sunan ve bu yargılamalarda yer alan savcı ve hakimleri alkışlayan şu anki hükümetin liderleri için de bir ironi yaratır. Ordu yönetimini sivil otoriteye boyun eğdirdikleri için siyasi liderlerin övündüğüne yer veren haberler de yapıldı.

Bu duruşmaları güvenilmez olarak lanse eden ve yargı içerisinde belli bir gruba bağlayan söylem siyasi liderlerin on yıllık yönetimleri boyunca ortaya koydukları söylemle de tam bir tezat oluşturur. Burada bir samimiyetsizlik de var. KCK/PKK örgütlerinin terörist eylemlerinde istihbarat üyelerinin katılımı ile ilgili bir savcının Milli İstihbarat Teşkilatı müsteşarını sorgulamak istemesinin hemen ardından çıkartılan bir kanunla müsteşarla ilgili soruşturmalar için başbakanın onayının alınması zorunluluğu getirildi. Her ne kadar iktidar partisinin bunu yapma gücü olsa da suçlanan genelkurmay başkanı ya da ordu komutanlarına aynı korumayı getirecek benzer bir yasa geçirmediler. Bu tutarsızlık yeniden yargılanma ile ilgili son zamanlarda ortaya çıkan söylemlerin askerler için adaleti uygulama isteğinden çok siyasi motivasyon olduğunu gösteriyor.

Eğer uygulanırsa bu hareket son on yıldaki demokratik reformlara darbe indirmek olur. Demokratik kurumlar üzerinde ordu vesayetini kaldırmak için atılan adımlarda dramatik bir dönüş olur. Türk tarihinde yarım yüzyıl içerisinde dört seçilmiş hükümetin görevine askeri darbe ile son verildi.

6. Hükümet, siyasi duruşları Erdoğan’ınkinden farklı olduğu için Koç’tan Doğan’a bir kısım iş dünyasını hedef aldı, vergi cezaları ile vurdu. Son gelişmelerin ışığında Hizmet taraftarlarının başında bulunduğu firmalara yönelik bir tehdit görüyor musunuz?

Yapılan haberlere baktığımda bahsettiğiniz hususun bir tehlike olmaktan çıkıp bir gerçeğe dönüştüğünü öğreniyorum. Koza grup, İstikbal grup ve Banka Asya; çeşitli sıradışı denetlemelerle, cezalarla, izin iptalleriyle ve beklenmedik devasa fon çıkışlarıyla hedef alındı. Bank Asya’da yaşanan devasa fon çıkışları, İktidar partisine yakın haber kanallarının olumsuz haber kampanyaları ardından gerçekleşti.

7. Cumhurbaşkanı Gül, muhafazakarlardan liberaller ve Hizmet oluşumuna kadar farklı kesimleri bir araya getirebilecek ılımlı bir lider görünüyor. Gül liderliğindeki bir AKP’yi mi desteklerdiniz yoksa cumhurbaşkanı olarak ülkeye daha fazla yardımcı olabileceğini mi düşünüyorsunuz? Erdoğan ile kıyaslandığında Gül’de daha olumlu bir duruş buluyor musunuz?

Her zaman tüm siyasi partilere aynı yakınlığı göstermeye çalıştık. Bir sivil toplum hareketi olarak hiçbir zaman tek bir partiyi ya da adayı desteklemedik. Ancak Hizmet içerisinde bireyler bazı partileri kendi inançlarına ve değerlerine daha yakın görerek kendi özgür iradeleri ile onları destekledi.

Gül şu an bizim cumhurbaşkanımızdır. Adının yer aldığı gelecekteki senaryolar ile ilgili spekülasyonlarda bulunmak uygun olmaz.

8. Medya içerisinde bir çok destekçiniz son haftalarda CHP ile ilgili daha pozitif bir tutum sergiliyor – gelecek seçim sürecinde CHP ve Hizmet arasında bir ittifak olabileceğine inanıyor musunuz?

Tekrarlamak gerekirse, bir siyasi parti ya da aday ile hiçbir zaman ittifak kurmadık. Desteğimiz ya da eleştirilerimiz her zaman değerler etrafında olur. Bu tarz bir ittifak gelecekte de yapılmayacak. Bir sivil toplum aktörü olarak toplumdaki herkese açık olmamız bir zorunluluk. Ancak değerlerimiz net. Demokrasi, evrensel insan hakları ve özgürlükler, şeffaf ve hesap sorulabilir hükümetler bu değerlerimizin arasında.

Fırsatlar sunulduğunda Hizmet üyeleri diğer vatandaşlar gibi kendi değerleri çerçevesinde kararlarını verecektir. Temel değerleri paylaşan insanların yapacağı seçimler aynı çizgide olabilir.

ÖZETLEYELİM: 

1-  AKP ya da bir aday ile herhangi bir ittifak hiç kurulmamış,

2- Reform yapsaymış CHP’yi de desteklermiş,

3- Hakan Fidan’ı sorgulayamamak ciddi manada koymuş,

4- Halk, AKP’yi AB sürecindeki reformlarından dolayı destekliyormuş

5- Öğrencilerin kariyer seçimleriyle ilgili hiçbir tahakküme sahip değilmiş,

6- Her partiye eşit mesafedeymiş,

7- Halk Anayasa paketini “yetmez ama evet” diyerek desteklemiş,

8- AKP’ye yakın haber kanalları yüzünden Bankasya zarar etmiş,

Padişah ve Halkı Aynı Dili Konuşur

Kaz Göndersem Yolar mısın?

 

Image

Çok soğuk bir kış günü padişah, tebdil-i kıyafet gezmeye karar vermiş.

 Yanına başvezirini alıp yola çıkmış. Bir dere kenarında çalışan yaşlı bir
 adam görmüşler. Adam elindeki derileri suya sokup, döverek tabaklıyormuş.
 Padişah, ihtiyarı selamlamış:

– ‘Selamunaleykum ey pir’i fani…’
-‘Aleykümselam ey Serdar’ı Cihan…’

 Padişah sormuş:
– ‘Altılarda ne yaptın?’
– ‘Altıya altı katmayınca, otuz ikiye yetmiyor…’  Padişah gene sormuş:

– ‘Geceleri kalkmadın mı?’
– ‘Kalktık… Lakin, ellere yaradı…’

 Padişah gülmüş:
– ‘Bir kaz göndersem yolar mısın?’
-‘Hem de ciyaklatmadan…’

 Padişahla baş vezir adamın yanından ayrılıp yola   koyulmuşlar. Padişah baş
 vezire dönmüş:

 ‘Ne konuştuğumuzu anladın mı?’
– ‘Hayır padişahım…’

Padişah sinirlenmiş:
– ‘Bu akşama kadar ne konuştuğumuzu anlamazsan kelleni alırım.’

 Korkuya kapılan başvezir, padişahı saraya bıraktıktan sonra telaşla dere
 kenarına dönmüş. Bakmış adam hala orada çalışıyor.

-‘Ne konuştunuz siz padişahla?’
Adam, başveziri şöyle bir süzmüş:
-‘Kusura bakma. Bedava söyleyemem. Ver bir yüz altın söyleyeyim.’

 Baş vezir, yüz altın vermiş.
 -‘Sen padişahı, serdar-ı cihan, diye selamladın. Nereden anladın padişah
 olduğunu.’
-‘Ben dericiyim. Onun sırtındaki kürkü padişahtan başkası giyemezdi.’

 Vezir kafasını kaşımış.
– ‘Peki, altılara altı katmayınca, otuz ikiye yetmiyor ne demek?…’

 Adam, bu soruya cevap vermek için de bir yüz altın daha almış.
– ‘Padişah, altı aylık yaz döneminde çalışmadın mı ki, kış günü 
çalışıyorsun, diye sordu. Ben de, yalnızca altı ay yaz değil, altı ay
 da kış çalışmazsak, yemek bulamıyoruz dedim. (32 ise ağızdaki dişten
 kinaye, boğaz)’

 Vezir bir soru daha sormuş…
– ‘Geceleri kalkmadın mı ne demek?’

 Adam bir yüz altın daha almış.
– ‘Çocukların yok mu diye sordu. Var, ama hepsi kız.

– Evlendiler, başkasına  yaradılar, dedim….’

Vezir gene kafasını sallamış.
– ‘Bir de kaz gönderirsem dedi, o ne demek…’
 

Adam gülmüş.

– ‘Onu da sen bul…

WordPress.com'da Blog Oluşturun.

Yukarı ↑